Türkiye'nin Sağlık Turizmi Yolculuğu
Sayın İstiroti, başarılı bir iş kadını olarak sizi biraz tanıyabilir miyiz? Sağlık sektöründe 30 yıldır aşkın deneyiminizin temelleri nereye dayanıyor?
1990 yılından beri sağlık sektöründe edindiğim deneyimler, bana hem profesyonel hem de kişisel anlamda büyük bir birikim sağladı. Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi’nde Sağlık Yönetimi masterı yaparak akademik alanda da sağlam bir temel attım. International Hospital, Amerikan Hastanesi ve Bayındır Holding’e bağlı Yaşamkent gibi önemli sağlık kuruluşlarında çalıştıktan sonra, Acıbadem Sağlık Grubu’nda birçok yeni hastane açılışında görev aldım.
Liv Hospital markasının yaratıcı lideri olarak, 35 yıllık sağlık sektörü deneyimimi yenilikçi bir vizyonla harmanlayarak uluslararası başarılara imza atıyorum.
2012 yılından itibaren Liv Hospital Grup Koordinatörlüğünü yapıyorum ve Liv markasının doğuşuna tanıklık etmek benim için eşsiz bir deneyim oldu. Liv Hospital’ı yaratmak, sağlık sektöründe yıllarca edindiğim tecrübeyi her yönüyle aktarmak için büyük bir fırsat sundu. Liv markasının benim mesleki hayatımdaki yeri çok farklı. Tıpkı bir çocuğu doğurup büyütmek gibi markanın gelişimini görmek büyük bir mutluluk. 35 yıllık sektör tecrübeme rağmen, hep amatör ve yenilikçi bakış açımı korudum. Gerçekten sevdiğiniz bir işi gönülden yapmak, işinize duyduğunuz tutkuyu kaybetmemeniz çok önemli. İçinizdeki çocuk ruhunu kaybetmediğiniz ve onun sesini dinlediğiniz sürece, yaşınız, kazandığınız tecrübe ve iş bağlantılarınız bir araya gelerek doğru zamanda doğru adımları atmanıza yardımcı olacaktır.
10 yılı aşkındır Liv Hospital Grup Koordinatörü olarak markanın kuruluş sürecinde yer aldınız. Yeni bir sağlık markası oluşturmak ve uluslararası pazarda rekabet edebilir hale getirmek nasıl bir süreç gerektiriyor?
Sağlık sektörü gerçekten zor ama çok zevkli olan, hata yapma gibi bir şansınızın olmadığı bir sektör. Çünkü direkt insana dokunuyoruz. Sektörde 35 yıldır profesyonel sağlık yöneticisi olarak bildiğim, her gün yeni bir şey daha öğrendiğim. Sağlık sektörü çok katmanlı bir yapıyı içinde barındırıyor, tüm yöneticiler sahada süreçleri bilmeli, rolleri değiştirerek her noktadan bakabilmeli. En önemli nokta vicdani etik ve çalıştığınız kurumun etik değerlerle sağlık hizmeti üretiyor olması. Sadece etik değerlerle sağlık hizmeti verdiğini söylemek de artık yeterli değil. Çünkü bizim için en değerli şey olan insan sağlığı ve hastalarımızın mutlu olarak hastaneden ayrılması. Eğer kurum olarak böyle bir iddianız varsa elinizdeki tıbbi çıktılarınızı paylaşarak doğru etik ve kaliteli hizmet anlayışınızı misafirlerinize sunmanız gerekiyor.
Dünya artık şeffaf tıbbi çıktılarla hasta memnuniyetini kıyaslayarak stratejiler kurup yönetimsel bakış açısıyla planlamalar yapıyor. Yani sadece “Ben etiğim” demek yeterli olmuyor. Eğer bu tamsa gereken dengeyi korumak hem hastalar hem de kurum açısından bakarak ortak bir çözüm noktasına varmak çok da zor olmuyor.
Sektörün evrimini nasıl değerlendiriyorsunuz? Özellikle Türkiye'de, son yıllarda sağlık turizmi açısından ne gibi değişiklikler gözlemlediniz?
Türkiye'de sağlık turizmi son yıllarda büyük bir evrim geçirdi. Ülkemizdeki yaklaşık 1500 sağlık kuruluşundan 600’ü özel sağlık kuruluşu. Hepsi altyapıları üst düzey teknolojik yatırımlarla güçlendi. Bu yatırımlar sayesinde etkin tanı ve tedaviler sunulurken, yetkin hekimlerimiz bu teknolojileri günlük pratiğe entegre ederek başarılı tıbbi sonuçlar elde ediyor. Daha iyi hizmet ortamları ve deneyimler sağlanırken özellikle Ar-Ge alanında daha fazla yol kat edilmesi gerekiyor.
Sağlık işletmeciliğinde güncel teknolojiyi kullanma, yeni tedavi protokollerini uygulama ve kişiselleştirilmiş tıp hizmetleri sunma kapasitesine sahip olmamız sektörü uluslararası arenada önemli bir konuma taşıdı. Hizmetlerimizi yalnızca tedavi odaklı değil, eğitim ve deneyim paylaşımı ile de güçlendirmeye devam edeceğiz.
Türkiye'nin sağlık turizminde bir marka haline gelmesi için ciddi emek verdiniz. Bu süreçte yaşadığınız en önemli zorluklar neler oldu?
Türkiye’yi sağlık turizminde bir marka haline getirme sürecinde en büyük zorluklarımızdan biri uluslararası arenada güven ve itibar inşasıydı. Kalite standartlarını belgelemek, hasta memnuniyetini sağlamak ve global ölçekte rekabet edebilmek için yoğun çaba harcadık. Dil ve kültürel farklılıkları yönetmek, hasta beklentilerini anlamak ve bu doğrultuda hizmet sunmak ayrıca önemli bir mücadeleydi. Uluslararası düzenlemelere ve hukuki süreçlere uyum sağlamak, hem kaynak hem de zaman açısından titizlik gerektiriyor.
Sağlık hizmetlerimizin kalitesini artırmak için teknolojiye ve uzman kadrolara yatırım yapmak, sürekli gelişim içinde olmak gerekiyor. Tüm bunların yanında Türkiye’nin bu alanda tanınırlığını artırmak için etkili bir markalaşma ve tanıtım stratejisi geliştirmek kritik bir aşamaydı. Tüm bu zorluklara rağmen ülkemizin sağlık turizminde ulaştığı başarı verdiğimiz emeğin en büyük karşılığı.
Sağlık turizmiyle ilgili olarak hasta memnuniyeti, etik değerler ve kalite standartları açısından dikkat edilmesi gereken temel unsurlar nelerdir? Türkiye'nin bu konuyla ilgili olarak globaldeki uyumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sağlık sektöründe hasta memnuniyeti, etik değerler ve kalite standartları açısından dikkat edilmesi gereken temel unsurların başında vicdani etik ve kurumların bu değerlerle hizmet üretmesi gelir. Ancak yalnızca etik değerlerle hizmet sunduğunu söylemek yeterli değil; bu iddiayı şeffaf tıbbi çıktılarla destekleyerek hasta memnuniyetini somut verilere dayandırmak gerekir. Dünya genelinde artık şeffaf tıbbi sonuçlar, hasta memnuniyetini kıyaslamada ve strateji geliştirmede temel bir ölçüt haline geldi. Bu yaklaşımı benimseyen kurumlar, hasta ve işletme ihtiyaçları arasında doğru bir denge kurarak, sürdürülebilir bir sağlık hizmeti sunabilirler.
Türkiye sağlık turizminde global uyum açısından güçlü bir noktada bulunuyor. Sağlık Bakanlığı'nın ve devletin bu sektöre verdiği önem, ülkemizi uluslararası alanda daha ileriye taşımak için büyük bir fırsat sunuyor. Özellikle kanser tedavileri, kök hücre tedavileri ve robotik cerrahi gibi alanlarda fark yaratarak, yeni ülkelere açılma stratejileriyle bu başarıyı artırmayı hedefliyoruz. Sağlık turizmi politikalarının devlet desteğiyle güçlenmesi, Türkiye’nin bu sektördeki globalleşme sürecini daha da hızlandıracaktır.
TÜSİAD ve DEİK gibi önemli kuruluşların sağlık turizmine yönelik çalışmalarını yürüttünüz. Bu deneyimlerin Türkiye'nin sağlık turizmi politikalarının şekillendirilmesindeki rolü ne oldu? Bu tür sivil toplum kuruluşlarının sektör üzerindeki etkilerini nasıl yorumluyorsunuz?
TÜSİAD ve DEİK gibi önemli kuruluşlarda sağlık turizmine yönelik çalışmaları yürütmek, Türkiye'nin bu alandaki politikalarının şekillenmesinde kritik bir rol oynadı. Bu kuruluşlar özel sektörün gücünü ve devlet politikalarını bir araya getirerek hem ulusal hem de uluslararası platformlarda Türkiye’nin sağlık turizmi potansiyelini tanıtmak adına önemli bir köprü vazifesi görüyor. Özellikle sektörün küresel rekabet gücünü artırmak için stratejik yol haritalarının hazırlanması, altyapı yatırımlarının teşvik edilmesi ve uluslararası iş birliklerinin geliştirilmesi noktasında bu çalışmalarda yer almak büyük bir ayrıcalıktı.
Türkiye’nin sağlık turizmi markasını güçlendiren yatırımlar, uzman ekipler ve etik değerlere dayalı hizmet anlayışıyla uluslararası alanda fark yaratıyoruz.
TÜSİAD ve DEİK gibi kurumlar sektör paydaşlarının bir araya gelerek ortak hedefler belirlemesine olanak sağlıyor. Ayrıca küresel piyasalarda Türkiye’nin sağlık turizmi markasını güçlendirmek adına düzenlenen çalıştaylar, konferanslar ve yurtdışı tanıtım faaliyetleri, ülkemizi uluslararası arenada daha görünür kılıyor. Sektörün bugün geldiği noktada bu kuruluşların emeği yadsınamaz. Bu çabaların Türkiye’yi sağlık turizminde lider bir ülke yapma vizyonunu daha da ileriye taşıyacağına inanıyorum.
Sağlık turizmi açısından Türkiye'nin en güçlü kolları nedir? Özellikle teknolojik donanımlı hastaneleri, uzman hekim kadrosu, konaklama kalitesi ve tedavi öncesi ve sonrası hizmet anlayışı gibi unsurlar açısından nasıl bir avantaj sağlıyor?
Türkiye dünyada parmakla gösterilecek teknolojik donanımlı hastane ve doktorları ile özellikli birçok tedavi ve ameliyata imza atıyor. Türk sağlık turizmi dünyanın farklı yerlerinden gelen pek çok insanın derdine derman oluyor ve her geçen gün daha da yükseliyor. Eskiden turistlerin ülkemizi seçmelerindeki ana neden daha ucuza hizmet alabilmeleri idi. Ama daha sonra tercih sebepleri daha nitelikli hizmet alabilmek oldu. Yani daha iyi ortamlarda daha iyi bir hizmet anlayışı ile iyi ve başarılı tıbbi sonuçları deneyimlemeye başladılar.
Bundan yıllar önce yalnızca efektif tedaviler sunan hastaneler/kurumlar başarılı olarak nitelendirilirken artık uluslararası arenada tıbbi başarıların yanında kurumlardaki hastalara yönelik misafir hizmetlerinin kalitesi, kurumdaki hekimlerin iletişim performansları, “hasta merkezli” hizmet vizyonunun ne derecede yansıtıldığı gibi konular da değerlendirme kriterleri arasına girdi. Özellikle hastanelerin konumları ve ülkedeki turistik aktivitelerin çeşitliliği de hasta memnuniyeti açısından önemli bir rol oynuyor. Sağlık turizminde ülke olarak en güçlü olduğumuz nokta deneyimli ve son derece uzman hekim kadrosu ile güncel teknolojiyi birleştirerek tanı ve tedavi hizmetlerini verebilmemiz. Ayrıca yüksek riskli tedavilerdeki gücümüzü ortaya koyacak robotik cerrahi, kanser tedavileri, ileri düzey beyin cerrahiler, kök hücre uygulamaları gibi özellikli alanlarda son derece başarılı sonuçlarımızın olması. Ayrıca hasta hizmetlerinin son derece profesyonelce verilmesi, misafirperver konforlu bir otelcilik anlayışı, güncel teknoloji, turistik anlamda çok zengin bir kültür ile coğrafyaya sahip olmamız en önemli tercih nedenlerimiz arasında yer alıyor.
Pandemi sonrasında sağlık turizmi alanında ne gibi değişiklikler yaşandı? Türkiye'nin bu dönemdeki adaptasyon sürecini ve yeni fırsatlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Pandemi sonrasında sağlık turizmi alanında önemli değişiklikler yaşandı. Öncelikle hastalar artık sağlık hizmeti alacakları ülkeleri seçerken hijyen standartlarına, akreditasyonlara ve güvenli seyahat imkanlarına daha fazla önem vermeye başladı. Uzaktan sağlık hizmeti ve dijital sağlık çözümleri, pandemiyle hızlanan bir dönüşümün parçası olarak sağlık turizminin ayrılmaz bir parçası haline geldi. Ayrıca pandemi sonrası tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerine olan talep artışı, sağlık turizmi alanında yeni fırsatları da beraberinde getirdi. Türkiye bu süreçte hızlı bir adaptasyon göstererek avantajlarını daha da güçlendirdi.
Sağlık altyapısındaki ileri teknoloji, akredite hastaneler ve yetkin sağlık personeli ile küresel rekabette öne çıktı. Kanser tedavisi, estetik cerrahi, diş tedavisi ve robotik cerrahi gibi alanlardaki uzmanlıklar, Türkiye’nin sağlık turizmi pazarında daha geniş bir yer edinmesini sağladı.
Bir yazar olarak kitaplarınızda sağlık sektörü, turizm ve insan hikayelerine odaklanıyorsunuz. Kitap yazarlığınızın sağlık sektörü ve kariyerinize etkileri neler oldu?
Kitap yazarlığı sağlık sektörü ve kariyerime birçok açıdan değer kattı ve bu yolculuk profesyonel deneyimlerimi zenginleştirmenin yanı sıra daha geniş kitlelere ulaşmamı sağladı. İlk kitabım “Otuz Yaşa Mektuplar” sosyal içerikli bir derleme olarak ortaya çıktı. Ardından gelen “Son Söz Doktorların” okurların sağlık süreçlerine dair daha empatik bir bakış açısı geliştirmesine katkı sundu. 2017 yılında yazdığım “Pusula: Sağlık Hizmetlerinde Pazarlamaya Bütünleştirici Yaklaşım” akademik bir rehber olarak üniversitelerdeki sağlık yönetimi bölümlerine yol göstermek amacıyla hazırlandı. “Doktorun Çantasındaki Hikayeler” sağlık sektöründen derlediğim gerçek insan hikayeleriyle sağlık profesyonellerinin meslek hayatına dair ipuçları sundu. Daha sonra Cumhuriyet döneminin en eski bale hocalarından Madam Lili Barokas’ın hayatını anlattığım “Balenin Çınarı” geldi. Son olarak Liv markasını hayata geçirme sürecimizi anlattığım “Bir Sağlık Markasının Yolculuğu” bir markanın yaratılış hikayesini ve bu süreçte yaşanan zorlukları, başarıları ve öğrendiklerimizi paylaştığım bir eser oldu. Kitaplarım sağlık sektörüne dair bilgi ve deneyimlerimi paylaşmanın yanı sıra insan hikayelerine dikkat çekerek, empati ve farkındalık yaratmayı da amaçlıyor. Kitap tutkum devam edecek, kariyerimde ve kişisel gelişimimde hep önemli bir yer tutacak.
Sağlık turizminin geleceğini ve sürdürebilirliğini tek cümleyle nasıl açıklarsınız?
Sağlık turizminin geleceği, kaliteli hizmetin teknoloji ve yeniliklerle desteklenmesi, çevresel, ekonomik ve sosyal sürdürülebilirlik ilkelerine uygun bir şekilde uluslararası hasta memnuniyetini en üst düzeye çıkarmakla şekillenir.
Sağlık turizmi sektöründe kariyer yapmak isteyen gençlere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Sağlık turizmi sektöründe kariyer yapmak isteyen gençlere en önemli tavsiyem verilen görevlerde pasif kalmak yerine inisiyatif alarak öğrenmeye ve sonuç odaklı olmaya öncelik vermeleridir. İşin gerekliliklerini hızla anlamak, yapılan işin amacını tam kavrayarak titizlikle çalışmak ve hedefe odaklanmak büyük fark yaratır.
Pratik olmak, konuları yerinde ve alanda inceleyerek doğru kararlar almak da bu sektörde başarıyı beraberinde getirir. İşlerin yalnızca mail ortamında değil, bire bir takip edilmesinin önemini her zaman vurguluyorum. Çünkü bire bir takip işin derinlemesine anlaşılmasını sağlar. Zamanında teslim, sözünde durmak ve çok çalışmak, hizmet sektörünün olmazsa olmazlarıdır.
Kariyerim boyunca bana verilen yöneticilik görevlerinde karar almaktan ve inisiyatif kullanmaktan çekinmedim. İyi markaların bir parçası olabilmek ve çalıştığım yerleri en iddialı kurumlar haline getirmek için gönülden çalıştım. Bu anlayışa sahip ekiplerle birlikte çalışmak, başarıyı daha da anlamlı kıldı. Gençlere, kendilerini geliştirmek için cesur adımlar atmaktan çekinmemelerini ve her zaman işin sahipliğini üstlenmelerini öneriyorum.
MERI ISTIROTI
Liv Hospital Grup Koordinatörü